Eğitim-Bir-Sen Mardin Şube Başkanı Eyyüp Değer, 10 Aralık “Dünya İnsan Hakları Günü” nedeniyle yazılı bir açıklama yaptı. Değer açıklamasında;
“Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nin 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilmesi münasebetiyle, her yıl 10 Aralık “Dünya İnsan Hakları Günü” olarak kutlanmaktadır. İnsanları rengine, ırkına, maddi varlığına göre tasnife tabi tutmayı, insanlar arasında ayrımcılık yaparak onları birbirine kırdırmayı reddeden İslam medeniyetinin sağladığı huzur ve kardeşlik ortamını batı medeniyeti henüz sağlayamamıştır.
Batı medeniyetinin insan hakları anlayışı bir çifte standart örneğinin tezahürüdür. Batı dünyası, insan haklarını sadece kendi halkı için istemekte, Müslüman halklar söz konusu olunca savunduğu tüm değerleri çiğneyebilmektedir.
Mısır’da seçilmiş meşru Cumhurbaşkanına karşı yapılan askeri darbeye ABD ve AB ülkeleri göz kırpmakta, Libya ve Tunus’ta iç karışıklıklar körüklenmekte, İsrail’in Filistinlilerin canına ve malına yönelik tecavüzleri görmezlikten gelinmekte hatta desteklenmekte, Irak’ta mezhep savaşları körüklenmekte, Afganistan, Mali, Somali, ve Orta Afrika fiili işgal ile kavrulmaktadır… Gaddar bir diktatör olan Esed’in halkına karşı orantısız ve sınırsız katliamlarını sürdürmesi için BM Güvenlik Konseyi tepkisiz kalmakla zaman tanınmakta ve her türlü hak ihlaline göz yummaktadır,” dedi
Değer sözlerini şöyle sürdürdü; “Bugün ülkemizde inandığı gibi yaşamak isteyen insanlara yönelik ayrımcı uygulamaların pek çoğunun tarihin çöp sepetine atılmış olmasının arkasındaki örgütlü gücün, altındaki imzanın ve akıtılan terin Eğitim-Bir-Sen olması, “insan merkezli sendikacılığın” tezahürüdür. Kamu kurumlarında başörtülü çalışanların hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmadan hizmet üretmelerini sağlamak için çeşitli eylem ve etkinlikler sonrası başlattığımız imza kampanyası ve akabinde aylarca süren sivil itaatsizlik eylemimizin kazanıma dönüşmesi, ülkemizin insan hakları karnesine sağladığımız olumlu katkı olmuştur. Başörtülü bir milletvekilinin TBMM’den zorla çıkarıldığı ve başörtülü oluşundan ötürü itibarsızlaştırıldığı günlerden, başörtülü milletvekillerinin özgürce yasama faaliyetlerine katıldığı günlere gelişte azim, kararlılık ve ilkesel duruş vardır. Bu ilkesel duruş ve kararlı mücadele üniversitelerde başörtüsü ile öğrenim gören kızların artık bütün enerjilerini okumaya, araştırmaya, gelişmeye harcamalarının da yolunu açmıştır,” dedi.
Halkların barış, adalet ve hukuk içinde; eşit ve özgür yurttaş olarak ortak vatan bilinciyle yaşamaları için ülkemizde başlatılan süreci çok önemli ve anlamlı buluyoruz, diye sözlerine devam eden Değer; “Ulusçu-seküler bir rejimin inşası için farklı dil, etnisite, inanç ve kültürleri imha, inkar ve asimilasyona tabi tutmasının artık mümkün olmadığı görülmüştür. 100 yıl boyunca oluşan insani travmaların ve ödetilen bedellerin faturası çok ağır olmuştur. Ülkemizde barış, kardeşlik ve özgürlük ortamının tesis edilmesi için “Çözüm Süreci”nin derinleşmesi ve güçlendirilmesi şarttır. Bunun olmazsa olmaz şartı da Sivil Anayasadır.
İnsan hakları ihlallerinin adeta zirveye çıktığı 28 Şubat süreci dâhil, antidemokratik zeminlerde inancını yaşamasından dolayı hakları gasp edilenlerin haklarının bir kısmının verilip helallik istenmesi gibi bir durum söz konusudur. İnsanlarımız, başörtülü olmalarından ve inandığını yaşamalarından ötürü ne kaybetmişlerse, tamamının tazmin edilmesi ve devletçe özür dilenerek iadesinin yerine getirilmesi gerekmektedir. Hükümetin bu konuda attığı adımları önemsiyor ve mağduriyetlerin giderilmesi noktasında bunların devamını bekliyoruz.
Darbe dönemlerinin zifiri karanlığında derdest edilerek, adaletin omuzlardaki yıldızlarla ölçüldüğü ortamlarda, emir komuta zinciri altında yargılanan ve bugün hâlâ hapishanelerde çile dolduran, başta Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere, adaletin tecellisi için bütün düşünce mahkûmlarının adil mahkemelerde yeniden yargılanmasını talep ediyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle insan hakkı ihlalinin olmadığı bir dünya diliyoruz,” diyerek sözlerini bitirdi.